
Rüya
Nedir
Hayatımızın yaklaşık üçte_ birini uykuda geçirmekteyiz. Bu da 60
senelik bir ömrün 20 senesi demektir. Uyku günlük çalışmalardan yorgun düşen
insan bedeninin ve sinirlerinin dinlenme zamanıdır. Ünlü ruhbilimci Sigmund
Freudun da araştırmalarının büyük bölümünü oluşturan uyku sırasında kişinin
bilinç altında düşüncelerinin özlemlerinin ya da isteklerinin bir film şeridi
gibi göz önünden geçtigi varsayılır. İşte bizler bu olguya Rüya adını veriyoruz.
Freud'a göre bilincin gizlediği tamamen sakladığı bu olgular
ortaya çikabilmek için yol aramaktadırlar. Bunlardan bazıları da rüyalar haline
girerek kendilerini göstermektedirler.Freud'un yolunda ilerleyen doktorlar da
günümüzde rüyalara büyük deger vermektedirler. Onlar rüyaları bilimsel sekilde
açıklayarak hastalarını tedavi etmektedirler.
Rüyalarda yasananlar inanilmayacak kadar hızli gelişir. Bir kaç
dakikalik rüya esnasında bile çok uzun sürdüğünü sandığımız garip şaşırtıcı ve
çok değişik olaylar birbirlerini izlerler. Bu nedenle rüyada zaman kavramı
olusmaz. Ancak zaman kavramini biz uyandiktan sonra beynimizin öğretileri ve
alışkanlıkları doğrultusunda saptadığımız bir anlar toplamıdır sadece.
Eski çağlardan beri insanları ilgilendiren rüyalara ilkel
toplumlarda çok önem verilmistir. Rüyaların korkulan tanrılar tarafindan verilen
armagan veya cezalar olabilecegine inanilmistir. Daha sonra kahinler rüyaları
açıklamaya yorumlamaya baslamışlardır. İlk rüya yorumcularının ne zaman ortaya
çıktıkları da belli değildir. Ancak Babil'in kahinlerinin büyük ün yaptıkları
bilinmektedir. Kaldeliler Astroloji astroloji vb. nin yanı sıra rüya yorumlarında da basarı
kazanmışlardır. Zamanla belirli rüyaların anlamları da kesinlesmiştir. Eski
Mısırlılar eski Yunanlılar ve Araplar rüya yorumlarıyla ilgili kitaplar
yazmışlardır.
Neden rüya görürüz
Kimi araştırmacılara göre rüyalar
uyku sırasında beyinde görülen etkinliklerin bir yan ürünü yalnızca; kimilerine
göreyse insanların bilinçaltının kişiliklerinin geri planda kalmış yönlerinin
kendine çıkış yeri bulduğu özel bir durum.Rüya araştırmaları denilince çoğu
insanın aklına ilk gelen ad Sigmund Freud olsa gerek.Rüyaların bilinç altına
giden ana yol olduğunu söyleyen Freud 'un ilk kitaplarından biri 1900 yılında
yayımlanan"Rüyalar ve Yorumları" (Die Traumdeutung).Freud 'a göre rüyaların
amacı günlük yaşamda bastırıarak bilinçaltına atılmış ilkel çoğunlukla da
cinsellik ve saldırganlıkla ilgili isteklerin dışa vurulmasıydı .Rüyalarda geçen
ögelerin birçoğu sembolik bir biçimde bu bastırılmış istekleri gösteriyordu.Bu
sembollerin gizli anlamlarını bulmak ve kişinin bastırılmış duygularını ortaya
çıkarmaksa psikanalistin işiydi.20.yüzyılın başlarında neredeyse Freud kadar
popüler olan bir başka rüya kuramcısıda Carl Güstav Jung 'du.Jung Freud 'un
rüyaların günlük yaşamda doyurulamayan ilkel gereksinimlerin biçim değiştirmiş
hali olduğu görüşünü reddetmiş ve rüyaların işlevinin tamamlayıcı olmaktan çok
dengeleyici olduğu görüşünü ortaya atmıştır.Yani insanlarınyaşam biçimlerinin
getirdiği kısıtlamalar sonucu kişiliklerinin ortaya koyamadıkları yönleri
rüyalarda ortaya çıkıyordu.Rüyalarda geçen semboller bilinçaltından gelen
zihinsel görüntülerdi ve yadsıdığımız ya da endişe duyduğumuz yönlerimizi
tanımamıza ve kabullenmemize yardım ediyordu.Bu sembollerin kökenindeJung 'un
"ortak bilinçaltı"olarak adlandırdığıbilinçaltının doğuştan gelenbaşka
insanlarla ortak bölümü vardı.Analistin işiyse rüyalarda geçen bu
"arketip"sembolleri yorumlayarak kişinin gelişimine katkıda bulunmaktı.Doğum
ölüm Ay yıldızlar kahramanlık büyü güç tanrı şeytan yaşlı bilge gibi sembollerin
örneklerirüyalarda olduğu kadar söylencelerdeperi masallarındaçeşitli dinlerde
de görülebiliyordu.Jung 'a göreinsanlar rüyalarındaki simgeleri gözlemeyi ve
bunların içeriğini bilinçli bir biçimde yorumlamayı öğrenerek onun "birey
olma"olarak adlandırdığı daha yüksek bir bilinç düzeyi kazanma sürecini
başlatabilirlerdi.Freud ve Jung 'un görüşleri bilimadamlarınca çok
tartışıldı.1953 yılında uykudayken belli zaman aralıklarıyla görülen hızlı göz
hareketlerinin (rapid eye movements-REM)rüya görmeyle ilişkili olduğunun
anlaşılmasıyla rüya araştırmalarında yeni bir dönem başladı.O zamana kadar
rüyaların tuhaflıklarla dolu uygunsuz duygular ve isteklerden oluşan duygu yüklü
ve gerçekçilikten uzak deneyimler olduğu düşünülüyordu. Bunlardan önceki
araştırmalarda genellikle küçük bir örneklem kullanılıyordu ve araştırmalara
konu olan rüya raporları rüyanın sabah uyanınca anımsanabildiği kadarını
yansıtıyordu.Laboratuvar ortamında REM uykusundan uyandırılan deneklerin
raporlarından rüyaların konularını genellikle günlük sıradan olaylardan aldığı;
rüyaların anılarımızın zihinde bir tür yeniden canlandırılması değil konu
bütünlüğüne sahip öyküye benzer yeni kurgular olduğu ortaya çıkarıldı.Sanılanın
aksine uykudan önce ya da uyku sırasında verilen uyarıcıların rüyaların
içeriğini etkilemediği de görüldü.REM uykusundan uyandırılan insanların rüya
raporları genellikle bir-iki
daktilo sayfasını buluyordu.Araştırmacılar REM uykusu sırasında
insanları uyandırdıklarında ve onlardan rüyalarını anlatmalarını istediklerinde
REM uykusundan uyananların hemen hepsinin rüyalarını anımsadığını
farkettiler.Rüya görmediğini söyleyen insanların yalnızca sabah uyandığında
rüyalarını anımsamayanlar olduğu
anlaşıldı.Daha sonra araştırmacılar uykunun REM uykusu dışındaki
bölümlerinde beynin üç farklı etkinlik düzeyi daha olduğunu buldular.Sonradan
insanların uykunun REM uykusu dışındaki aşamalarında da rüya gördüğü
anlaşıldı.1960 'lı yıllarda REM uykusunun beynin duygu ya da motivasyonlardan
sorumlu bölgelerince değilbeyin sapının solunum beden ısısının ayarlanması ve
kalp ritmi gibi otomatik işlevlerden sorumlu olan "pons"bölgesince kontrol
edildiği anlaşıldı.Bu bulgu rüyaların isteklerle duygular ve güdülerle ilişkili
olmadığı görüşünü destekliyordu.Yani rüyalar Freud 'un kuramının tersine beynin
duyular ya da motivasyonla ilgili bir bölgesinin değil çok daha temel ve daha
alt düzeydeki fizyolojik bir düzeneğin kontrolündeydi.1960 'lı yıllardan sonra
rüya görmenin işlevleriyle ilgili birçok fizyolojik kuram ortaya atıldı. Bugün
hâlâ uykunun ve rüya görmenin işlevleri tam olarak anlaşılmış değil.Ancak
rüya görmenin nörofizyolojik ve biyokimyasal temellerinin ortaya
çıkarılmasına yönelik araştırmaların sonuçları psikanalistlerin rüya
kuramlarının saygınlığını büyük oranda yitirmesine yol açtı.Yine de son yıllarda
yeni görüntüleme yöntemleriyle yapılan bazı çalışmalar Freud 'un varsayımlarında
doğruluk payının yüksek olduğunu gösteriyor. 1998 yılında Science dergisinde
yayımlanan bir makale bilim dünyasına Freud 'un haklı olabileceğini gösterdi.ABD
Ulusal Sağlık Enstitüleri 'nden (National Institutes of Health) Allen Braun ve
arkadaşları REM uykusunda duyguları ve motivasyonu
kontrol eden beyin bölgelerinin (limbik sistem ve yan limbik
sistem)sanılanın aksine aslında oldukça etkin olduğunu kanıtladılar.Korteks 'in
(beyin kabuğu) işlek bellek dikkat ve mantık gibi zihinsel işlevlerden sorumlu
"önalın bölgesi"ninse REM uykusu sırasında etkinliğini yitirdiği görüldü.Braun
bu durumun rüyaların birçok özelliğini açıklayabileceğini düşünüyor.(Tuhaf
imgeler kişinin dikkatini herhangi bir şeye yöneltmede yetersiz kalması ve
rüyaların sabah uyanınca büyük ölçüde unutulması gibi) Bulgular bununla da
kalmıyor.Braun ve arkadaşları REM uykusunda görsel uyarıların varış noktası olan
birincil görsel korteks bölgesinin de etkinliğini yitirdiğini ancak beyne gelen
görüntülerin işlenmesiyle ilgili daha üst düzey bölümlerin etkinliğini
sürdürdüğünü de ortaya çıkardılar.Braun 'a göre bu bulgu da insanların
rüyadayken dış
dünyadan kopmalarına rağmen neden "görmeye" devam ettiklerini
açıklıyor
Rüyalarin Türleri
Uzmanlara göre uyku birkaç devreden
oluşmaktadır. Uykusu gelen insan yatağına yatar ve gözlerini kapatır. Kısa süre
sonra göz kapakları belli belirsiz titremeye başlar. İnsan o sırada uykuya
dalmıştır ve rüya görmektedir. Bazen doktorlar hastalarına belirli ilaçlar
verirler. Bu ilaçlar uykuyu derinlestirebilir ve rüyaları da etkileyebilir. Bu
durumda rüya da görülmeyebilir. Ancak ilaç almadan uyuyan bir insan mutlaka rüya
görür. Rüyalar renkli ya da siyah beyaz olabilir. Insanların çogu siyah beyaz
rüya gördüklerini söylemektedirler. Yapılan arastirmalara göre kadinlar
erkeklere göre daha renkli rüyalar görmektedirler. Rüyalar genel olarak üçe
ayrilmaktadirlar. Kafası yorgun devamlı bir konuyla ilgilenen kimse uyudugunda
rüyasında karmakarışık şeyler görebilir. Veya bu insan ilgilendigi önem verdiği
konuyu da görebilir. Bu tür rüyalar yorumlanmazlar. Örnegin televizyonda veya
baska bir yerde heyecanlı bir sinema izleyen kişi rüyasında aynı şeyleri
görebilir. Bu durum sadece etkisinde kalmaktir. Yani gerçek rüya değildir.Ikinci
tür kabus veya karabasan denilen rüyadir. Bunlar genellikle iyi baslar. Uyuyan
kimse hoş bir olay vb. ile ilgilendigini
görür ve sonra bu rüya birden korkutucu bir hal almaya baslar. Güzel görüntü
değişerek insana dehset verir. Kabusların açıklamasını sinir doktorları ve
psikanalistler yapmaktadırlar. Yani bu tür rüyalar yorumlanmazlar. Kabusları
rüyada bir kez görülen korkutucu sahnelerle karıştırmamak lazımdır. Karabasan
gören insan korkar. Bir ara rüyada oldugunu hissederek uyanmak ister. Bunu
basaramaz. Ama uyandığını sanır ve bu sırada kabus devam eder. Her insan ömründe
birkaç kez kabus görebilir. Fakat sık sık karabasan görenlerin bazı olaylar
rahatsızlık vb. yüzünden sinirleri sarsılmış
olabilir. Bu kimselerin doktorlarıyla konusmaları faydalı olabilir.
Üçüncü tür rüya oldugu gibi çikandir. Böyle rüyalar çok
degerlidir. Genellikle sezgisi güçlü olanlar medyumlar hemen çıkan rüyalar
görürler. Örneğin insan rüyasında yıllardır rastlamadığı ahbabını görebilir.
Onunla konusabilir. Bu rüyadan kısa bir süre sonra o ahbabı karsisina çıkabılır.
Buna “Gerçek Rüya” adı verilir. Böyle rüyalar görenler dikkatli
davranmalidirlar. Gördükleri şeyleri iyi değerlendirmelidirler.
Dördüncü tür en sık rastlanılanıdır. Yani uyuyan kimse rüyasinda
türlü sey görür. Sabah uyandiginda da bunlardan bazılarını anımsar. İşte bunlar
yorumlanabilir. Rüya tabiri denilen şey dördüncü tür için gereklidir daha çok.
Besinci tür rüya ise rüya içinde görülen rüyadır. Genellikle
insan rüyasında gördügü rüyayı da yorumlar. Bu tür rüyalara da çok dikkat etmek
gerekir. Çünkü böyle rüyalarda yapilan yorumun gerçeklesme oranı çok
yüksektir.
Altinci tür rüyaların en ilginç sayılanıdır. Bu tekrarlanan
rüyadır. Insan aynı rüyayı sık sık görür. Örneğin rüyasında daima aynı eve
girdiğini ayni sokakta durdugunuvb. görebilir. Oysa kendisi ne o evi nede sokağı
bilmektedir. Fakat rüyada o ev sokak vb hiçte
yabanci degildir. Veya insan devamlı olarak aynı olayı yaşayabilir.
Rüyalara
Bilimsel Bir Bakis
Rüyalar Neleri Açiklar
Rüyalar tedavi eder öğretir yön
verir kehanette bulunur soruları yanıtlar bizleri geçmise günümüze ve gelecege
bağlar bize eğlence ve zevk duygusal denge sağlar yaratıcılığı ve cinselliği
tesvik eder. Rüyalarimiz araciligiyla Shakespeare'nin “Dünya bir sahnedir ve
bütün kadınlar ve erkekler sadece onun oyuncularıdır” sözlerinin gerçeklestiğini
görürüz.
Rüyalar Bize Nasıl Yardımcı Olur
İç ve diş
dünyalarımız arasında çözülmez olduğuna inandığımız bir bağ olmasaydı ondan
sonraki yaşamımız ve çalışmamız çok farklı olacaktı. Günlük ve uyanık haldeki
kişiliğimizden daha büyük bilgeliğe sahip olan iç dünyamıza erişebilmenin yolu
rüyalar ve meditasyondur.
Rüyalar bir köprü
bir iletisim vazifesi görür. Rüyalar tıpkı ruhumuzdan gelen bir mektup gibidir;
güç bilgi yaratıcılık ve sağlık kaynağıdır. Eğer rüyalarımızı göz ardı edersek
kendimizi Paul Solomon'un kaynağının “herkes için erişilir olan ama çoğu insanın
farkında olamadığını” söyledigi zekadan yoksun bırakmış oluruz.
Bu zeka ile ilişkiye geçmek için psişik kahin ya da telepatik
olmamız gerekmez. Gereken tek şey sezilerimize hayalimize ve özellikle
rüyalarımıza kulak vermektir. Rüyalar tanrıların dilidir ve bu anlam ve mecaz
açısından zengin dil bizi uykudan yaşama uyandırmaya yöneliktir.
Psikolog Erich Fromm rüyaları unutulmus bir dil olarak görür ve
geçmisin insanlar için rüya ve hayallerin zihnin en önemli ifadeleri arasında
olduğunu söyler. Ona göre rüya sembolleri evrensel geleneksel ya da
rastlantısaldır. Rastlantısal semboller kişiseldir ve bireysel çağrışıma
iliskindirler. Geleneksel semboller ise tek anlamlıdır. Evrensel sembollerin
-örneğin günes- sıcak ve ışık gibi evrensel anlamları vardır. Fromm rüyaların
anlamsız veya ilgiye değmez olarak göz ardı edilmelerinin sebebinin onların bizi
rahatsız etmesi olduğunu söylemistir; rüyada gördüğümüz kişi bizim gündüz vakti
oldugumuza inandığımız kişiyle uyumlu değildir. Fromm şöyle diyor : “Çelişkili
gerçek şudur ki rüyalarımızda daha az mantıklı ve daha az terbiyeli olmamıza
rağmen daha akıllı ve daha mantıklıyız.”
ABD'de Research Society for Process Oriented Psychology'nin
kurucusu olan Arnold Mindell diğer rüya analizcilerinden çok farkli bir yaklasim
getirmistir. Mindell “rüya nesnesi” adını verdiği bilinçaltını nehir gibi
sürekli akan bir rüya olarak görür ve tek olarak rüyalar bunun sadece çekilmiş
fotograflarıdır. Rüyalar fiziki semptomlar ilişkiler ve değişik bilinç durumları
Mindell'in kuramlarına göre rüya nesnesinin ortaya çıkışlarıdır.
Rüyalar ve Uyku
Psikologlar artık bilinçaltının
mesajlarina uyku sırasında daha kolay ulaşmaktadır. Uyudugumuz zaman bilincin
perdesinin gizlemiş olduğu bir çok şey serbest kalır. Rüyalar benliğin ya da
evrenin gizli gerçeklerinden simgeler ya da doğrudan görüntüler halinde bize
doğru süzülür. Rüyalarımızın gücünü kullanmaya başlamanın en basit yollarından
biri kendimizi uykuya dikkatle hazırlamaktır.
Rüyalar ve rüya yorumu bizi
fiziki zihni duygusal ve ruhsal olarak etkiler. Bu nedenle uyku ve rüya
hazırlığı bedeni zihni duyguları ruhu kapsar.
Temel olarak iki tip uyku çesidi kabul
edilmiştir
orthodox (rüya görülmeyen) ve paradoxical (rüya görülen).
Günümüzde kabaca iki ayrı uyku durumu tanımlanıyor: “ Ağır uyku” kıpırdamaksızın
sakin uyuyan insanın durumudur. “Aykırı uyku” evresi ise ağır uyku evreleri
arasında ortaya çıkar ve on Dakika kadar sürer.
Rüyalarin Elektronik Cihazlarla Tespiti
Dr. Kleitman
uykularını denetim altında tuttugu kişilerin (EEG) elektroensefalogranik ve
(EKG) elektrokardiagramlarini cihazlarla tespit etmiştir. Bu çalışmanın
sonucunda; rüyanın varlığına delil olarak gösterdiği göz hareketlerine heyecana
bağlı kalp atışlarını da ilave etmiş oldu.
EEG'nin verdiği sonuç oldukça
dikkat çekiciydi. Rüyanın başladığı andan itibaren ağır bir ahenk içinde devam
eden uyku halini gösteren çizgiler ritmik bir hal alıyor uyanıklık halindeki
şekilleriyle cihazın Kağıt şeridi üzerine izler birakıyordu.
Ve varilan
sonuç
Rüya uykunun yüzde yirmilik bir bölümünü teşkil
etmektedir
Bu durumda ; sekiz Saat uyuyan bir insanın uykusunun ilk saati
ağır ve rüyasız geçmektedir. Bundan sonraki on dakika içinde rüya görülmekte ve
sonra yine bir buçuk saat sürecek ağır uyku devresi baslamaktadir. Sonra yirmi
dakikalık bir rüya ve yine bir buçuk saatlik ağır uyku...Uykunun bundan sonraki
kısmında ise otuz dakikalık bir rüya faslı daha vardır. Nihayet yine uyku ve onu
da uyanma takip eder.
2 Saniyelik Rüyada 6 Aylık Zaman Yaşanabilir
mi
Psikologlar ve ruh bilimciler rüyaların süreleri üzerinde kesin bir
sonuca varamadılar. Bir bölümü birkaç saniye sürdüğünü iddia ederken bir diğer
bölümü de saatlerce devam eden rüyaların var olduğu fikrinde israrlıdırlar.
Bu tartışmalar devam ederken Dr. B. Klein adında Amerikalı bir
ruh bilimci yardımcıları ile birlikte yoğun çalışmalara koyuldu. Gönüllülerin
arasından seçtiği bazı kişileri hipnotize ederek uyuttu. Belli bir süre sonra da
uyandırıp rüyalarını dinledi.
Neticede bir rüyanin yirmi saniyeyi geçmeyecek kadar kısa
sürdüğünü tespit etti. İşin en enteresan tarafı ise; uyandırdığı gönüllülerin
üç-bes saniye süren rüyalarını saatlerce anlatmalarıydı. Hatta bir kısmının
rüyası yazılmaya kalkılsa ortaya kalınca bir macera romanı çıkabilirdi.
Dr. Klein yılmadan bu işin üzerinde çalışmalarına devam etti.
Vardığı sonuç; en uzun rüyanın bile doksan saniyeyi geçmediği oldu.
Dr. Klein'e karşı çıkan ruh bilimciler hipnotizmayla uyutmanın
normal bir uykuyla kıyaslanamayacağı ve bu denemelerin geçersiz sayılacağı
yolunda görüş bildiriyorlardı.
Chicago Üniversitesi uzmanlarından Dr. Kleitman ve öğrencisi
Aserinsky l953 yılında geniş çapta çalışmalara başladılar. Objektif deneylerini
daha sonra nörofizyolojik sahada devam ettirdiler.
Dr. Kleitman otuz yıldan beri kendisini rüyadan mahrum etme
denemeleri yapmaktaydı. Fakat hiçbir zaman bir haftadan fazla tahammül
gösterememişti.
Otuz yıllık çalışması aradığı sonucu vermeyince başkalari
üzerinde değisik deneyler yapmaya başladı. Deneyin sonunda rüya esnasında kısa
veya uzun süren süratli göz hareketlerine tanık oldu. Denemeye tuttuğu kimseleri
göz hareketlerinin başladığı ve bittiği devrenin çeşitli bölümlerinde uyandırdı.
Böylece her defasında kişilerin rüya görmüş olduklarını öğrendi. Ömrü boyunca
hiç rüya görmediklerini iddia eden kişileri topladı onların üzerinde testler
yaptı. Göz hareketlerinin başladığı anda uyandırdığı bu kişiler hayret ve
şaşkınlık içinde ilk defa rüya gördüklerini söylediler.
Dr. Kleitman bundan şu sonucu çıkardı herkes rüya görür fakat
bazı kimseler rüyalarını hatırlayamamaktadır. Rüyanın objektif olarak en büyük
delili ise uyumakta olan kimsenin hızlı göz hareketleridir.
Büyük Rüya Yorumculari
Aralarında Freud Jung ve Edgar
Cayce'nin de bulunduklari insanlik tarihinin en özgün ve en büyük zihinlerinden
bazıları rüyalarla ilgilenmişlerdir.Sigmund Freud rüyaları “bilinçaltına giden
kral yolu” olarak tanımlamıştır.
Freud bilinçaltının uyanık zihinlerimize kabul etmedigimiz pek
çok seyin lağım çukuru oldugunu söyleyerek Avrupa'yı dehsete düsürmüstü. Freud
baskı altına alınan anılar sansüre uğramış ve belki de Aile içi zinaya iliskin
-isteklerilkel güdüler ve düşünceler gibi uyanıkken utanç duyabilecegimiz
düşüncelerin bu konuları çözümlemeye çalıştığımız rüyalarla sonuçlandığına
inaniyordu. Rüyayı rüya görenden ve rüya görenin zihninin rüyasından
ayrılamayacağını iddia ediyordu.
Jung ise rüya görmenin akli bozukluğu olanlar kadar “normal
insanlar” ın huzuru için de önemli olduğunu kabul ediyordu. Böylece rüya Freud
için oldugu gibi sadece bir nevroz belirtisi olarak algılanmamıştı.
Ikisinin çalışmaları arasındaki temel farklılık Freud'un rüyanın
ne saklayacağına Jung'un ise ne açıklayacağına bakmasıdır.
Edgar Cayce uykuda veya trans halinde geçmişi ve geleceği
görürdü hastalıklara doğru teshisler koymus ve binlerce kişi için gerekli
tedaviyi söylemiştir. Trans halindeyken söyledikler kaydedilmiş ve dikkatle
belgelenmiştir.
Jung'un kolektif bilinci yerine Cayce kolektif veya evrensel
bilinçaltından söz etmiştir. Cayce bunu “insanın baslangıcından beri var olan
zihni faaliyetinin toplamı tarafından beslenen bir düsünce nehri” olarak
tanımlamıştır.
Cayce trans halindeyken bir keresinde şöyle
demiştir
Rüyalar bilinçaltının tezahürleridir. Bir durum gerçek olmadan
önce rüya görülür.
Hayvanlar rüya görüyor mu
Evde hayvan besleyenler çoğu
kez kedilerin ya da köpeklerin gözlerinin uykudayken rüya görüyormuşçasına göz
kapaklarının altında oynadığını bilirler.Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar
insan dışındaki memelilerin ve kuşların da REM uykusu uyudu- ğunu gösteriyor;
ancak gerçekten rüya görüp görmedikleri kesin olarak bilinmiyor. Massachusetts
Teknoloji Enstitüsü 'nden araştırmacılar yeni bir yöntemle farelerin gündüz
öğrendikleri becerileri gerçekleştirirken etkin olan beyin bölgelerinin uyku
sıra-sında da zaman zaman etkin duruma geldiğini gözlemişler.Yavru kuşların da
gündüz öğrendikleri şarkıları geceleri uykularında "tekrarladıkları" daha önceki
araştrmalardan biliniyordu.Bu bulgular rüyalarıngündüz yaşanan deneyimlerin
bellektedepolanmasın- da rol oynadığı görüşünü de destekliyor.Ancak onlar bize
anlatama-
dıkça hayvanların rüyalarında neler gördüklerini belki de hiç
öğrenemeyeceğiz.
Rüyalarla Gelen Buluslar
Modern Atom Teorisi Nasıl
Keşfedildi
Niels Bohr adlı bir yüksek okul öğrencisi genç şöyle bir rüya
görür Kendisi güneşin kızgın gazlarla dolu merkezinde duruyor ve gezegenler ince
ipliklerle bağlı oldukları güneşin etrafında dönüyorlardı. Her gezegen Bohr'un
yakınından geçerken bir de düdük çalıyordu. Sonra yanan gazlar soğuyup katılaştı
güneş ve gezegenler uzaklaşıp gitti ve Bohr uyandı. Bu rüya Güneş Sistemi ile
atom yapısı arasında bir benzerlik olduğunu gösteriyordu. Böylece atomun ilk
modern tablosu ortaya çıktı. Ortada bir çekirdek (nucleus) ile bunun etrafinda
dönen elektronlar... Yani modern atom teorisi bir rüya ile baslamış oluyordu.”
Rüya Bir Baska Ilim Adamının Yardımına Koşuyor
19.
Asrın ortalarinda ilim adamlarını hayrete düşüren bir olayın hikayesi bilim
tarihinin sayfalarında yerini aldı. Kimya ilminde büyük bir adımın atılmasına
yol açan olay Alman kimyacısı Friedrich August Kekule'nin rüyasıydı.
1850 yıllarında Ingiltere'nin sisi eksik olmayan şehri Londra'da
çalışmalarını sürdüren Kekule yorgun argın laboratuarından Oteline dönerken
otobüste uyuyakaldı. Ve biraz sonra da rüya görmeye başladı. Rüyasında atomlar
zıplayıp oynayarak karşısında dans ediyorlar bazıları da elele verip zincir
şeklinde bir halka meydana getiriyorlardı.
Arabanın fren yapmasıyla Kekule uyandı. Fakat rüyası ona çok
seyler ögretmişti. Gördüklerini formül haline getirip defterine kaydetti.
Rüyadan yararlanarak ortaya attığı teori ile meşhur oldu ve kimya ilminde de
büyük bir hamlenin öncülüğünü yaptı.
Aradan 15 sene geçti. Bir kiş günü Kekule çalışma odasının
şöminesinde yanan odunların çıtırtısını dinlerken uyuyakaldı ve yine rüya
görmeye başladi. Yine rüyasında atomların hoplayip zıplayarak dans etmekte
olduğunu ve onları birbirine kenetleyen zincirlerin de birer yilana benzediğini
gördü. Sonra yılanlardan biri aniden dönerek kendi kuyrugunu ısırdı. Bu esnada
da Kekule uyanıverdi.
Böylece karbon atomlarının zincirler şeklinde halkalar meydana
getirebileceğini rüya sayesinde fark edebilmişti. Bunun sonucu olarak iç yapısı
çözümlenemeyen benzinin yapısı anlaşıldı